Şimdi demokratik bölüme geliyorum.
A. "Devletin özgür temeli."
Özgür devlet - bu nedir?
Özgür devleti kurmak, hiç de boynubükük tâbilerin dargörüşlü zihniyetinden kendilerini kurtarmış olan işçilerin amacı değildir. Alman imparatorluğunda "devlet", hemen hemen Rusya'daki kadar "özgür"dür. Özgürlük, toplumun üstüne yerleştirilmiş bir organ olan devleti, topluma tamamen bağımlı bir organ şekline sokabilmektir, ve bugün bile devlet biçimleri "devletin özgürlüğü"nün sınırlandırılması ölçüsünde az ya da çok özgürdür, ya da değildir.
Alman İşçi Partisi -hiç değilse bu programı kabul ederse- sosyalist fikirleri pek yüzeyde benimsemiş olduğunu gösterir; bugünkü toplumu (ve gelecekteki herhangi bir toplum için de aynı şey doğrudur), bugünkü devletin temeli olarak kabul edeceğine (gelecekteki devletin temeli, geleceğin toplumu olacaktır), tam tersine, devlet, kendi entelektüel, manevi ve özgür temellerine sahip bağımsız bir gerçeklik olarak ele alınmaktadır.
Program, "bugünkü devlet", "bugünkü toplum" gibi deyimleri nasıl korkunç şekilde kötüye kullanıyor, istemlerin yöneltildiği devlet konusunda ne korkunç yanlış anlamaya yolaçıyor!
"Bugünkü toplum", ortaçağ unsurlarından azçok arınmış, her ülkeye özgü tarihsel evrim tarafından azçok değişikliğe uğratılmış, azçok gelişmiş bütün uygar ülkelerde var olan kapitalist toplumdur. "Bugünkü devlet" ise, tersine, ülkelerin sınırlarıyla değişir. Prusya-Almanya İmparatorluğunda devlet, İsviçre'de olduğundan başkadır; İngiltere'de devlet, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğundan başkadır. Demek ki, "bugünkü devlet", bir uydurmadır.
Bununla birlikte, ayrı ayrı uygar ülkelerin ayrı ayrı devletlerinin hepsinin, biçimlerinin çeşitliliğine karşın, şu ortak yanları vardır: kapitalist anlamda azçok gelişmiş çağdaş burjuva toplumun temeli üzerinde kurulmuştur. Bu yüzden, bunların bazı ortak temel nitelikleri de vardır. Bu anlamda, devletin bugünkü kökünün, burjuva toplumun ölüp gideceği gelecekle karşıtlık içinde "bugünkü devlet"ten sözedilebilir.
Bu durumda şu soruyla karşı karşıya geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir ve halk sözcüğü devlet sözcüğüyle binbir biçimde bileştirilerek bu sorun bir arpa boyu ilerletilmiş olmaz.
Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.
Program, ne şimdiki devleti, ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini ele almıştır.
Programın siyasal istemlerinde, herkesin bildiği eski demokratik nakarattan fazla bir şey yok: evrensel oy hakkı, doğrudan yasama, halk hukuku, halk milisi vb.. Bunlar yalnızca burjuva Halkçı Partinin, Barış ve Özgürlük Ligasının yankılarıdırlar. Hayali zorlayan abartmalarla şişirilmiş kavramlar olarak sunulmadıkları ölçüde, bunların tümü şimdiden gerçekleşmiş istemlerdir. Ancak bunu gerçekleştirmiş olan devlet, Alman İmparatorluğu sınırları içindeki devlet değildir, İsviçre'deki, Amerika Birleşik Devletlerindeki vb. devlettir. Bu cins "geleceğin devleti", Alman İmparatorluğunun "çerçevesi" dışında olsa bile, bugünkü bir devlettir.
Ama bir şey unutulmuştur. Alman İşçi Partisi, "bugünkü ulusal devlet" içersinde, yani kendi devleti, Prusya-Almanya İmparatorluğu içersinde hareket ettiğini açıkça beyan ettiğine göre -yoksa bu partinin istemlerinin büyük bir kısmı saçma olurdu, çünkü insan ancak elde edilememiş şeyler için istemde bulunur-, partinin şu en önemli noktayı unutmaması gerekir: bütün bu güzel küçük şeyler, halk egemenliği denen şeyin tanınmasının kapsamına girer, ve bu bakımdan ancak demokratik bir cumhuriyette, bunlar yerinde sayılabilir.
Fransız işçilerinin Louis-Philippe ve Louis-Napoléon zamanıinda programlarına yazdıkları demokratik cumhuriyet isteminin ileri sürülmesine cesaret edilemiyorsa -ve böyle davranılmakla doğru hareket edilmektedir, çünkü durum ihtiyatı gerektirmektedir-, parlamenter biçimlerle bezenmiş, feodal unsurlarla karıştırılmış, burjuvazinin etkisi altında bulunan ve bürokratik bir biçimde tezgâhlanmış, polis bekçiliğindeki askeri despotluk yönetiminden başka bir şey olmayan bir devletten, ancak demokratik cumhuriyet koşullarında anlam taşıyabilecek şeyler isteminde bulunmak gibi, "onurlu" [******] olmadığı kadar saygıdeğer de olmayan hilelere de başvurulmamalıydı ve bu devlete, bu gibi istemlerin "yasal yoldan" kabul ettirilebileceği yüksek sesle ilân edilmemeliydi.
Demokratik cumhuriyette bin yıllık bir çağın gelişini gören ve sınıf savaşımının, burjuva toplumun tam da bu devlet biçiminde kesin sonuca ulaşacağından kuşkusu olmayan kaba demokrasi bile -o bile-, polisin izin verdiği ve mantığın kabul etmediği sınırlar içine hapsedilmiş bu cinsten demokrasicilikten yüz arşın daha yüksektir.
"Devlet" sözünden, gerçekte, hükümet mekanizması, ya da işbölümü sonucu toplumdan ayrı özel bir organizma anlaşıldığı, "Alman İşçi Partisi devletin iktisadi temeli olarak tek bir artanoranlı gelir vergisinin kabul edilmesi isteminde bulunur, vb." sözcükleriyle gösterilmiştir. Vergiler, hükümet mekanizmasının iktisadi temelidir, başka bir şey değil. Geleceğin devletinde, İsviçre'de olduğu gibi, bu istem, oldukça karşılanmıştır. Gelir vergisi ayrı ayrı toplumsal sınıfların değişik gelir kaynaklarını, dolayısıyla kapitalist toplumu varsayar. Onun için, Gladstone'un kardeşinin başını çektiği burjuvaların, Liverpool'lu mali reformcuların isteminin aynısını ileri sürmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.
B. Alman İşçi Partisi, devletin entelektüel ve ahlâksal temeli olarak şu istemlerde bulunur.
"l. Devlet tarafından sağlanan genel ve eşit temel eğitim. Genel eğitim zorunluluğu. Parasız öğretim."
Eşit temel eğitim? Bu sözcükler ne anlama gelir? Bugünkü toplumda (ve bizim sorunumuz bugünün toplumudur), eğitimin, bütün sınıflar için eşit olabileceğine mi inanılıyor? Yoksa, yalnızca ücretli işçilerin değil, köylülerin de iktisadi durumlarıyla bağdaşabilen o biricik eğitimden, ilkokul eğitiminden ötesi, yukarı sınıflara zorla yasak mı edilecek?
"Genel eğitim zorunluluğu. Parasız Öğretim"'. Birincisi Almanya'da bile şimdiden var, ikincisi İsviçre'de ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ilkokullar için uygulanmaktadır. Eğer ABD'nin bazı eyaletlerinde yüksek öğrenim kurumları da "parasız" ise, bu, yalnızca, bu eyaletlerin yukarı sınıfların okul masraflarını genel vergi gelirlerinden sakladıklarını gösterir. Sırası gelmişken belirtelim ki, bu, 5. maddenin A. bendinde istemde bulunulan "adli işlemlerin parasız olması" için de böyledir. Hemen her yerde ceza hukuku parasızdır, medeni hukuk ise hemen hemen tamamen mülkiyet üzerinde çıkan çatışmalarla ilgilenir, bu bakımdan hemen hemen her yerde mülk sahibi sınıfları ilgilendirir. Bunların açtıkları dava giderleri, hazineden mi karşılanacaktır?
Okullarla ilgili paragrafta, hiç değilse ilkokullara, teknik okulların (teorik ve pratik) eklenmesi istemi konmalıydı.
"Devlet tarafından sağlanan temel eğitim", kesin olarak kabul edilmeyecek bir şeydir. Genel bir yasayla, ilkokulların harcamalarının, öğretim kadrosunun niteliklerinin, öğretim dallarının vb. saptanması ve, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğu gibi, bu yasanın uygulanmasının devlet müfettişleri tarafından gözetimi, devleti halkın eğiticisi yapmaktan bambaşka bir şeydir! Tersine, burada yapılacak şey, okuldan, hükümetin ve kilisenin her türlü etkisini uzak tutmaktır. Hem aslında, Prusya-Almanya İmparatorluğunda, halk tarafından çok sıkı bir eğitime tâbi tutulması gereken, devlettir (ve burada, "geleceğin devleti" gibi, aldatıcı bir kaçamağa başvurulmasın; bunun ne anlama geldiğini gördük).
Zaten, bütün program, bütün demokratik lafazanlığına karşın, bir uçtan bir uca lasalcı mezhebin devlete olan kölece inancına, ya da daha kötüsü, demokrasi mucizesi inancına bulanmıştır; ya da daha, doğrusu, ikisi de sosyalizmden eşit derecede uzak bulunan mucizelere olan bu iki tür inanç arasında bir uzlaşmadır.
"Bilim özgürlüğü" diye yazıyor Prusya Anayasasının bir paragrafı. O halde bunun burada yeri ne?
"İnanç özgürlüğü!" Eğer Kulturkampf'ın [13] şu anında liberalizme kendi eski sloganları anımsatılmak isteniyorsa, bu, ancak şöyle yapılabilirdi: "Herkes, polis burnunu sokmadan, dinsel ve bedensel gereksinmelerini yerine getirebilmelidir." Ama işçi partisi, burada, burjuva "inanç özgürlüğü"nün, akla gelebilecek her türden dinsel inanç özgürlüğünün hoşgörüyle karşılanmasından başka bir şey olmadığının farkında bulunduğunu, ve partinin kendi payına, inancı, dinin gözbağıcılığından kurtarma çabasında olduğunu ifade edebilirdi. Ama ne çare ki, "burjuva" düzeyini aşmama yolu seçiliyor.
Böylece sona varmış bulunuyorum, çünkü programın ardından gelen ek, onun karakteristik bir bölümünü oluşturmamaktadır. Onun için üzerinde çok kısa duracağım.
2. "Normal işgünü."
Hiçbir başka ülkede, işçi partisi, bu kadar bellisiz bir istemle kendini sınırlandırmamış ve her zaman mevcut koşullar altında normal saydığı işgününün süresini saptamıştır.
3. "Kadın emeğinin sınırlanması ve çocuk emeğinin yasaklanması."
İşgününün bir düzene bağlanması, işgünü süreleri, dinlenme süreleri vb. ile ilgili olduğuna göre, kadın emeğinin sınırlanmasını da içermelidir; yoksa, bu, özellikle kadınların sağlığına zararlı ya da cinsiyet bakımından ahlâka aykırı olan sanayi kollarından kadın emeğinin dıştalanmasından başka bir anlama gelemez. Eğer kastedilen bu idiyse, açıkça söylenmeliydi.
"Çocuk emeğinin yasaklanması!" Burada, yaş haddi mutlaka belirtilmeliydi.
Çocuk emeğinin genel olarak yasaklanması, büyük sanayiin varlığıyla bağdaşmamaktadır; ve dolayısıyla, boş ve safça bir istektir. Gerçekleşmesi -eğer mümkün olsaydı-gerici bir şey olurdu, çünkü çalışma zamanının farklı yaş gruplarına göre sıkı bir şekilde düzenlenmesi ve çocukların korunması için öteki güvenlik önlemleri, daha genç yaşta üretken emeğin eğitimle birleştirilmesi, bugünkü toplumun dönüşümünü sağlayacak en güçlü araçlardan biridir.
4. "Fabrikaların, atelyelerin ve ev sanayiinin devlet gözetimi altında tutulması."
Prusya-Almanya devleti sözkonusu olduğuna göre, müfettişlerin ancak mahkeme kararıyla görevlerinden alınabilmeleri, herhangi bir işçinin, görevlerini ihmalden ötürü bunlar hakkında dava açabilmeleri ve bunların hekimlik mesleğinden kimseler arasından seçilmeleri de mutlaka istenmeliydi.
5. "Hapishanelerde emeğin düzenlenmesi."
Genel bir işçi programında ufak bir istem. Her ne olursa olsun, rekabet korkusuyla sıradan mahkümların hayvan muamelesi görmelerine izin verilmeyeceği ve hele onların ıslah olmalarının biricik aracı olan üretken çalışmadan kendilerinin yoksun edilmesinin sözkonusu olmadığı açıkça belirtilmeliydi. Sosyalistlerden beklenen en azından budur.
6. "Etkin bir yükümlülük yasası."
"Etkin" bir yükümlülük yasasıyla ne kastedildiği söylenmeliydi.
Geçerken belirtelim ki, normal işgününden sözederken, fabrika yönetmeliklerinin, sağlık kurallarına ve güvenlik önlemlerine vb. ilişkin kısmı gözden kaçırılmıştır. Yükümlülük yasası, ancak bu kurallar çiğnendiğinde uygulanabilir.
Kısaca, bu ek'in de kaleme alınışı ahmakçadır.
Dixi et salvavi animam meam [******]
Nisan ya da Mayıs 1875 başlarında
Marx tarafından yazılmıştır.
Kısaltılmış metni
Die Neue Zeit,
Bd. 1, n° 18, 1890-91'de yayınlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.